Salih DOYGUN
Salih Doygun
tarih:
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Ben adı olmayan ve minare olmayı heyecanla
bekleyen bir tuğlayım. Herkesin hayranlıkla baktığı upuzun bir minare olmak
için sabırsızlanıyorum. Şu an bir at arabasının içinde tuğla
arkadaşlarım, kiremitler ve kalaslarla beraber tıngır mıngır ilerliyoruz.
Kalıba döküldüğümden beri hayalim
minare olmak. Çünkü minare olan bütün arkadaşlarım hallerinden çok memnun. Bir de
Mimar Sinan’a denk gelsem eğlenceden dört köşe olamazdım belki -çünkü eğlenmediğim
zamanlarda da dört köşeli bir tuğlayım- ama mutluluktan havalara uçardım.
Dostlarım kiremitler
bana bir anılarını anlattılar. En önemli padişahlardan Sultan Süleyman’ın zamanında
Süleymaniye Camii yapılırken inşaat durmuş. Ben o sırada malzeme deposunda
heyecanla sıramın gelmesini bekliyordum. İran elçisi Kanuni’ye:
-Camiyi yaptıracak paranız
kalmamış. Bu mücevherleri alıp camide kullanın demiş.
Padişah çok sinirlenmiş. Mimar
Sinan:
-Bunlar ancak camimin harcı olur!
deyip başlamış mücevherleri harcın içine dökmeye. O harç minarelerin tepesinde
kullanılmış. O gün bugündür dostlarım kiremitler:
-Bizim elmas taşlarla dolu bir
evimiz var diye böbürleniyorlar.
Arkadaşlarımdan biri de İznik
çinisi. Bir gün bizim kiremitler yine böbürlenip duruyor, arkadaşım çiniyi
kızdırıyorlarmış. Tam o sırada Mimar Sinan camiye girip nargile içmeye
başlamış. Ardından Kanuni hışımla içeri girmiş. Mimar Sinan’ın su dolu nargile
içtiğini ve bunu caminin ses yankısını kontrol etmek için yaptığını öğrenince
de geldiği gibi gitmiş.
-Ooo! Bir usta beni eline alıyor
ve üstüme harç sürüyor. Hoooopp! Artık bir minaredeyim. Ama içe bakan kısımda
değilim. İçerdeki maceraları göremem ki. Birileri buranın Selimiye Camii olduğu
hakkında konuşuyor.
Ben macera yaşayamayacağım diye
üzülürken bir çocuk beni göstererek arkadaşına:
-Baksana bu minare eğik dedi.
Mimar Sinan bunu duydu ve:
-Hangi minare eğik? diye sordu.
Çocuk beni gösterdi. Daha yeni
minare olmuşken eğik diye yıktırılacağım için annesini kaybetmiş bir çocuk gibi
korktum ve üzüldüm. Ama korktuğum gibi olmadı. Üzerime kalın bir halat
bağladılar. İşçiler eğikliğimi düzeltmek için beni olanca güçleriyle çektiler. Her
yanım acıdı ve biraz da kaşındı. Daha sonra çocuk:
-Düzeldi dedi ve kurtuldum. Ancak
bir milim bile yerimden kıpırdamadığıma emindim.
Bu macerayı yıllar boyunca diğer cami bölümlerine anlattım. Şu an bile bazı çocuklar ödevlerini yapmak için bir şeye benim gibi bakıyor ve sonra bazen bir dergi için her şeyi benim gözümden yazıyor olabilir. Kim bilir belki sen de öyle birisindir.
👏👏
YanıtlaSil