Okumadan Geçmeyin

Uzayın ve Dünyanın Gizemleri - 1

KÜÇÜK TUĞLA VE BÜYÜK HAYALİ

Loading

                                                 

Ben adı olmayan ve minare olmayı heyecanla bekleyen bir tuğlayım. Herkesin hayranlıkla baktığı upuzun bir minare olmak için sabırsızlanıyorum.   Şu an bir at arabasının içinde tuğla arkadaşlarım, kiremitler ve kalaslarla beraber tıngır mıngır ilerliyoruz.

Kalıba döküldüğümden beri hayalim minare olmak. Çünkü minare olan bütün arkadaşlarım hallerinden çok memnun. Bir de Mimar Sinan’a denk gelsem eğlenceden dört köşe olamazdım belki -çünkü eğlenmediğim zamanlarda da dört köşeli bir tuğlayım- ama mutluluktan havalara uçardım.

          Dostlarım kiremitler bana bir anılarını anlattılar. En önemli padişahlardan Sultan Süleyman’ın zamanında Süleymaniye Camii yapılırken inşaat durmuş. Ben o sırada malzeme deposunda heyecanla sıramın gelmesini bekliyordum. İran elçisi Kanuni’ye:

-Camiyi yaptıracak paranız kalmamış. Bu mücevherleri alıp camide kullanın demiş.

Padişah çok sinirlenmiş. Mimar Sinan:

-Bunlar ancak camimin harcı olur! deyip başlamış mücevherleri harcın içine dökmeye. O harç minarelerin tepesinde kullanılmış. O gün bugündür dostlarım kiremitler:

-Bizim elmas taşlarla dolu bir evimiz var diye böbürleniyorlar.

Arkadaşlarımdan biri de İznik çinisi. Bir gün bizim kiremitler yine böbürlenip duruyor, arkadaşım çiniyi kızdırıyorlarmış. Tam o sırada Mimar Sinan camiye girip nargile içmeye başlamış. Ardından Kanuni hışımla içeri girmiş. Mimar Sinan’ın su dolu nargile içtiğini ve bunu caminin ses yankısını kontrol etmek için yaptığını öğrenince de geldiği gibi gitmiş.

-Ooo! Bir usta beni eline alıyor ve üstüme harç sürüyor. Hoooopp! Artık bir minaredeyim. Ama içe bakan kısımda değilim. İçerdeki maceraları göremem ki. Birileri buranın Selimiye Camii olduğu hakkında konuşuyor.

Ben macera yaşayamayacağım diye üzülürken bir çocuk beni göstererek arkadaşına:

-Baksana bu minare eğik dedi. Mimar Sinan bunu duydu ve:

-Hangi minare eğik? diye sordu.

Çocuk beni gösterdi. Daha yeni minare olmuşken eğik diye yıktırılacağım için annesini kaybetmiş bir çocuk gibi korktum ve üzüldüm. Ama korktuğum gibi olmadı. Üzerime kalın bir halat bağladılar. İşçiler eğikliğimi düzeltmek için beni olanca güçleriyle çektiler. Her yanım acıdı ve biraz da kaşındı. Daha sonra çocuk:

-Düzeldi dedi ve kurtuldum. Ancak bir milim bile yerimden kıpırdamadığıma emindim.

Bu macerayı yıllar boyunca diğer cami bölümlerine anlattım. Şu an bile bazı çocuklar ödevlerini yapmak için bir şeye benim gibi bakıyor ve sonra bazen bir dergi için her şeyi benim gözümden yazıyor olabilir. Kim bilir belki sen de öyle birisindir.


Yorumlar

Yorum Gönder