Okumadan Geçmeyin

Uzayın ve Dünyanın Gizemleri - 1

AYI OBABAŞI OLURSA?

Loading

                                                

 Ayının en büyük hayali obabaşı olmaktı. Tam beş yıl, iki ay, üç hafta, altı gün, on beş saattir izcilik ile ilgili bildiği şeyleri öğretebileceği bir öğrenci arıyordu. Mağarasından palas pandıras çıktı. Akşamdan beri özene bezene hazırladığı afişi bir öğrenci bulma umuduyla mağarasının kapısına “tak tak tak” astı.

“Obabaşından özel izcilik dersi. Katılmak isteyenler beş adım kuzeybatı yönündeki mağaraya başvurabilir.”

Birkaç gün sonra üç yavru tavşan, ayının mağarasının kapısında duran boş kaplumbağa kabuklarına ellerindeki havuçlarla güm güm vurdular. Ayı, öğle şekerlemesinden ansızın uyanmış olmanın verdiği kızgınlıkla paldır küldür mağaradan çıktı ve bağırdı.

— Ne istiyorsunuz benden!

Tavşanlar afişi göstererek ayıya kurs için geldiklerini anlattılar. Ayının gözleri Samanyolu Galaksisi gibi parıldadı ve ayı uzun zaman sonra öğrenci bulmanın verdiği sevinçle tavşanları sımsıkı kucakladı. Tombul yanaklarından şapur şupur azıcık da şilip şilop öptü. Sonra neşeyle ilk ders için hazırlandılar. Ayı büyük bir ciddiyetle sözlerine başladı.

— İzciliğin en önemli adımı yemek bulmaktır. En leziz balları bulmak için arıları takip edebilirsiniz.

— Ama biz havuç bulmak istiyoruz, dedi tavşanlardan biri.

Ayı ormanda havucun nasıl bulunacağını bilmiyordu. Doğrusu havucu pek sevdiği söylenemezdi. Leziz mi leziz ballar, şeker kokulu armutlar varken havuçtan bahsedip ilk öğrencilerini sıkmak istemiyordu. Hemen ikinci adıma geçti.

— Hadi kamp yapalım!

Kampta ilk aşama çadır kurmaktı. Ayı tavşanlara uzun uzun nasıl çadır kurulacağını anlattı. Tavşanlar kendi çadırlarını bir çabukta kurdu. Dönüp ayıya baktıklarında onun çadırla boğuştuğunu gördüler. Tavşanlar elbirliği ile ayının çadırını da kurdu. Ama ayı çadıra sığmadı.

— Belki de bir süre kahvaltıda, öğle yemeğinde ve ikindi çayında mis kokulu ballı krep yemeye ara versem iyi olur, dedi.

O sırada orman sakinlerinden birkaç kahkaha yükseldi. Ayı obabaşı olarak çadıra girmeyip nöbet tutacağını söyledi. Aslında başlangıçta her şey iyiydi ama minik öğrencileri onu bir hayli yorduğundan nöbet tutarken horul horul uyuyakaldı. Orman sakinlerinden bir kahkaha daha yükseldi.

— Sıradaki dersimiz yemek bulmak öyle değil mi?

— Böyle hevesli öğrencilerim olduğu için çok şanslıyım. Hadi hepimiz ormana dağılalım ve size öğrettiklerimi anlayıp anlamadığınıza bir bakalım.

Saatler sonra çadırların yanında toplandıklarında yiyecek bulan yalnızca tavşanlardı. Ayı arıların saldırısına uğramıştı. Saatlerce koşmak zorunda kalmış, dikenli çalılara paldır küldür yuvarlanmış, bir kirpi tarafından oklanmış ve üstelik kış uykusundan yeni uyanmış yirmi sincap kadar acıkmıştı. Mecburen o gün havuç yemek zorunda kaldı. Tavşanlar heyecanlıydı.

— Sıradaki adımımız ne?

— Eve gidip uyumak, diye cevap verdi Ayı. Bir daha bilmediği işleri yapmamaya kendi kendine söz verdi. Ardından tavşanlar ve ayı el ele tutuşup seyirciyi selamladılar. Tiyatro gösterisi sona ermişti. Orman sakinleri uzun ve coşkulu bir alkış tuttu. Seyirciler arasındaki gazeteci ise tiyatroyu çok beğendi.

— Bundan Dergi Mudita’ya güzel bir haber olur, dedi.



Yorumlar

Yorum Gönder