Okumadan Geçmeyin

Uzayın ve Dünyanın Gizemleri - 1

ACAYİP BİR YAZAR: ÖZKAN ÖZE

Loading

Sevgili Dergi Mudita okurları, bu sayıda sizin için ÖZKAN ÖZE ile röportaj yaptım. İşte ona sorduğum sorular ve cevapları.

Salih: Yazmaya ne zaman başladınız?

Özkan Öze: Bence bir yazara “Yazmaya ne zaman başladınız?” sorusundan önce sorulması gereken başka bir soru var: Okumaya ne zaman başladınız? Veya “Şu eğri büğrü işaretler yan yana belli bir düzen içinde sıralandığında olağanüstü bir şeyler olduğunu; onları böyle sıralayanların aklından ve kalbinden geçenlerin okunabildiğini ilk ne zaman keşfettiniz?” şeklinde de sorulabilir bu soru. “Yazmaya ne zaman başladınız” da neyin nesi? Bir sabah yataktan kalktım ve yazar olmaya karar verdim. Yazmaya da o sabah başladım. Ancak o sabahın hangi sabah olduğunu hatırlamıyorum desem buna inanacak mısın yani? İnsan yazmaya günü, ayı, yılı belli bir tarihte mi başlıyor sanıyorsunuz? Ya da Tuğba Coşkuner’in yazarlık atölyelerinden sertifika aldığı zaman mı? Ha? Bak, sana bir sır vereyim: Yazmaya başlayamazsın! Bunun bir başlangıç tarihi yoktur. Dünyaya yazar olarak gelirsin. Bilinen, bilinebilen tarih, başkalarının senin yazdığını öğrendiği tarihtir. Eğer öğrenebilirlerse!

Salih: İlk yazdığınız kitap hangisi?

Özkan Öze: Onu daha önce yazmış olamayacağına göre bir yazar için her kitap ilk kitaptır.

Salih: En sevdiğiniz kitabınız hangisi?

Özkan Öze: Tabii ki en sevdiğim kitabım en iyi kitabım. En iyi kitabım ise en son kitabım. Ve bunun hep böyle olmasını istiyorum. En son yazdığım kitabın en iyi kitabım olmasını yani. Bu durumda en iyi kitabım yani gerçekten en iyi kitabım muhtemelen yarım kalmış yahut hiç başlanmamış bir kitap olacak.

Salih: Tarık Uslu takma adınızın ortaya çıkma hikayesini paylaşır mısınız? 

Özkan Öze: En küçük bir hikâyesi bile yok. Popüler bilim konulu kitaplar için bana başka bir isim gerekiyordu. Başka bir isim ararken bunu bulduk. Ne oldu? Hayal kırıklığına mı uğradın? Pekâlâ okurlarımın duygularını dibine kadar sömüren bir efsane uydurabilirdim bu konuda. Mesela askerde üzerime gelen bir akrebin üzerine atlayan arkadaşımın ismiydi. Akrep onu soktu ve o da ölmek zorunda kaldı gibi. Gerçi böyle bir salağın adını asla seçmezdim o da ayrı mesele. Gördüğün gibi uydurma konusunda iyi sayılırım. Ancak yabancılarla konuşurken onlara “kurgu yapıyorum” diyorum. 

Salih: En sevdiğiniz yazar hangisi? Günümüz yazarlarından kimleri takip ediyorsunuz?

Özkan Öze: Elbette benim de sevdiğim, hayran olduğum, yazdıkları karşısında kıskançlıktan çatladığım yazarlar var ama çoğu ölü. Günümüz yazarlarına gelince neden onları takip etmek zorundayım ki? Sadece yazdıklarını okuyorum o kadar. Bu takip etmek mi oluyor? 

Salih: Çocukken takip ettiğiniz bir dergi var mıydı?

Özkan Öze: Milliyet Çocuk Dergisi. Okuruna; küçük aptal, beceriksiz salak, bilgisiz cahil muamelesi yapmayan bir dergiydi.

Salih: Çocukken en sevdiğiniz kitap hangisiydi?

Özkan Öze: MERCAN ADASI

Salih: Küçükken en sevdiğiniz kahraman hangisiydi?

Özkan Öze: KRAL ÇIPLAK masalındaki o çocuk. Hâlâ hayranım ona. Onun yerinde ben olsam kalabalığın önüne çıkıp “Bu kral çıplak!” diye bağırabilir miydim? Asla yapamazdım bunu. Böyle bir şeyi pek insan yapabilir.

Salih: Tuğba Coşkuner’in en sevdiğiniz kitabı hangisi?

Özkan Öze: En son yazdığı. Çünkü ne zaman yeni bir kitap yazsa o, daha önce yazdıklarından daha iyi oluyor.

Salih: Kitaplarınızın çizerleriyle ne çizecekleri hakkında görüşüyor musunuz?

Özkan Öze: Kitaplarımı genelde SEVGİ İÇİGEN çizer. Ve ben ona asla şöyle çiz böyle çiz demem. Buna gerek olmaz. Çünkü o her zaman benim hayalimden geçenin daha iyisini çizer. Ayrıca bir çizere; “Şunu çiz, bunu çiz!” demek çok saçma değil mi? Ona neden çizer diyorlar?

Salih: Kitaplarınızdan birini animasyon film yapacak olsanız hangisini seçerdiniz ve neden?

Özkan Öze: Animasyon için kitaplarımın dışında fikirlerim var. Paranız varsa konuşalım yoksa hiç yormayın beni.

Salih: Yazar olmasaydınız ne olurdunuz?

Özkan Öze: Başka bir şey olmayı becerebilseydim yazar olur muydum sence? 

Salih: Nasıl bir emeklilik hayal ediyorsunuz? Gerçi ben böyle bir şeyi hayal ettiğinizi düşünmüyorum çünkü durmadan çalışan bir karınca gibisiniz.

Özkan Öze: Emekliliğimin ilk gününü şöyle hayal ediyorum: Sevdiğim ve beni seven insanlar cesedimi gömmeye çalışıyorlar. 

Salih: Benim en büyük hayalim lokum yiyip, kahvemi yudumlarken kitap yazmak. Siz günde kaç fincan kahve içiyorsunuz?

Özkan Öze: Ahahaha! Ne güzel fantezi o öyle! Lokum fındıklı mı bari? Çifte kavrulmuş mu? Kitap öyle yazılıyor sanıyorsunuz değil mi? Kahve içince de Balzac gibi yazacağını düşünüyor olmalısın? Ne sanıyorsun ha? Yazarların, sütlü kahveyi ‘Cafe Latte’ diye kakalayan dükkanlarda oturup yazdıklarını mı? Oralarda kahvenin bardağı kaç lira haberin var mı? Böyle bir şeye sadece Tuğba Coşkuner’in aldığı telifler yeter.

Salih: Kitap fuarlarında sizinle tanışanlar, daha doğrusu tanışamayanlar biraz hayal kırıklığına uğruyormuş. Çünkü yazar Özkan Öze çok eğlenceli, matrak, gıdıklayan bir adamken, sadece Özkan Öze kelimeleri tasarruflu kullanan biriymiş. Çünkü kelimeleri konuşarak harcasaydı cebinde kitap yazmaya kelimesi kalmayacaktı. Bu konuda yapmak istediğiniz bir açıklama var mı?

Özkan Öze: Okurlarıma karşı tek bir sorumluluğum var: İyi kitaplar yazmak ve onları kitaplarımla hayal kırıklığına uğratmamak. 

Salih: Dergi Mudita yazarlarına tavsiye edeceğiniz şeyler var mı?

Özkan Öze: Demek yazarsınız! Kaç kişisiniz, kalabalık mısınız? Sigortalı bir iş bakın kendinize.

Salih: Son olarak ne söylemek istersiniz?

Özkan Öze: Şunu sormayacak mısın: “Yeniden dünyaya gelseniz yine yazar mıydınız?” Bunu her röportajda sorarlar. Cevap veriyorum: Hayır! Çünkü insan isteyerek yazar olmaz, yazmak zorunda kalır. Yeniden dünyaya gelsem ve yine yazmak zorunda kalsam elbette yine yazardım.

 

 


Yorumlar