Salih DOYGUN
Salih Doygun
tarih:
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Salih: Yazmaya ne zaman başladınız?
Özkan Öze:
Bence bir yazara “Yazmaya ne zaman başladınız?” sorusundan önce sorulması
gereken başka bir soru var: Okumaya ne zaman başladınız? Veya “Şu eğri büğrü
işaretler yan yana belli bir düzen içinde sıralandığında olağanüstü bir şeyler
olduğunu; onları böyle sıralayanların aklından ve kalbinden geçenlerin okunabildiğini
ilk ne zaman keşfettiniz?” şeklinde de sorulabilir bu soru. “Yazmaya ne zaman
başladınız” da neyin nesi? Bir sabah yataktan kalktım ve yazar olmaya karar
verdim. Yazmaya da o sabah başladım. Ancak o sabahın hangi sabah olduğunu
hatırlamıyorum desem buna inanacak mısın yani? İnsan yazmaya günü, ayı, yılı
belli bir tarihte mi başlıyor sanıyorsunuz? Ya da Tuğba Coşkuner’in yazarlık
atölyelerinden sertifika aldığı zaman mı? Ha? Bak, sana bir sır vereyim:
Yazmaya başlayamazsın! Bunun bir başlangıç tarihi yoktur. Dünyaya yazar olarak
gelirsin. Bilinen, bilinebilen tarih, başkalarının senin yazdığını öğrendiği
tarihtir. Eğer öğrenebilirlerse!
Salih: İlk yazdığınız kitap hangisi?
Özkan Öze:
Onu daha önce yazmış olamayacağına göre bir yazar için her kitap ilk kitaptır.
Salih: En sevdiğiniz kitabınız hangisi?
Özkan Öze:
Tabii ki en sevdiğim kitabım en iyi kitabım. En iyi kitabım ise en son kitabım.
Ve bunun hep böyle olmasını istiyorum. En son yazdığım kitabın en iyi kitabım
olmasını yani. Bu durumda en iyi kitabım yani gerçekten en iyi kitabım
muhtemelen yarım kalmış yahut hiç başlanmamış bir kitap olacak.
Salih: Tarık Uslu takma adınızın ortaya çıkma
hikayesini paylaşır mısınız?
Özkan Öze:
En küçük bir hikâyesi bile yok. Popüler bilim konulu kitaplar için bana başka
bir isim gerekiyordu. Başka bir isim ararken bunu bulduk. Ne oldu? Hayal
kırıklığına mı uğradın? Pekâlâ okurlarımın duygularını dibine kadar sömüren bir
efsane uydurabilirdim bu konuda. Mesela askerde üzerime gelen bir akrebin
üzerine atlayan arkadaşımın ismiydi. Akrep onu soktu ve o da ölmek
zorunda kaldı gibi. Gerçi böyle bir salağın adını asla seçmezdim o da ayrı
mesele. Gördüğün gibi uydurma konusunda iyi sayılırım. Ancak yabancılarla
konuşurken onlara “kurgu yapıyorum” diyorum.
Salih: En sevdiğiniz yazar hangisi? Günümüz
yazarlarından kimleri takip ediyorsunuz?
Özkan Öze: Elbette benim de sevdiğim, hayran
olduğum, yazdıkları karşısında kıskançlıktan çatladığım yazarlar var ama çoğu
ölü. Günümüz yazarlarına gelince neden onları takip etmek zorundayım ki? Sadece
yazdıklarını okuyorum o kadar. Bu takip etmek mi oluyor?
Salih: Çocukken takip ettiğiniz bir dergi var
mıydı?
Özkan Öze:
Milliyet Çocuk Dergisi. Okuruna; küçük aptal, beceriksiz salak, bilgisiz cahil muamelesi
yapmayan bir dergiydi.
Salih: Çocukken en sevdiğiniz kitap
hangisiydi?
Özkan Öze:
MERCAN ADASI
Salih: Küçükken en sevdiğiniz kahraman
hangisiydi?
Özkan Öze:
KRAL ÇIPLAK masalındaki o çocuk. Hâlâ hayranım ona. Onun yerinde ben olsam
kalabalığın önüne çıkıp “Bu kral çıplak!” diye bağırabilir miydim? Asla
yapamazdım bunu. Böyle bir şeyi pek insan yapabilir.
Salih: Tuğba Coşkuner’in en sevdiğiniz kitabı
hangisi?
Özkan Öze:
En son yazdığı. Çünkü ne zaman yeni bir kitap yazsa o, daha önce yazdıklarından
daha iyi oluyor.
Salih: Kitaplarınızın çizerleriyle ne
çizecekleri hakkında görüşüyor musunuz?
Özkan Öze:
Kitaplarımı genelde SEVGİ İÇİGEN çizer. Ve ben ona asla şöyle çiz böyle çiz
demem. Buna gerek olmaz. Çünkü o her zaman benim hayalimden geçenin daha
iyisini çizer. Ayrıca bir çizere; “Şunu çiz, bunu çiz!” demek çok saçma değil
mi? Ona neden çizer diyorlar?
Salih: Kitaplarınızdan birini animasyon film
yapacak olsanız hangisini seçerdiniz ve neden?
Özkan Öze:
Animasyon için kitaplarımın dışında fikirlerim var. Paranız varsa konuşalım
yoksa hiç yormayın beni.
Salih: Yazar olmasaydınız ne olurdunuz?
Özkan Öze:
Başka bir şey olmayı becerebilseydim yazar olur muydum sence?
Salih: Nasıl bir emeklilik hayal ediyorsunuz?
Gerçi ben böyle bir şeyi hayal ettiğinizi düşünmüyorum çünkü durmadan çalışan
bir karınca gibisiniz.
Özkan Öze:
Emekliliğimin ilk gününü şöyle hayal ediyorum: Sevdiğim ve beni seven insanlar
cesedimi gömmeye çalışıyorlar.
Salih: Benim en büyük hayalim lokum yiyip,
kahvemi yudumlarken kitap yazmak. Siz günde kaç fincan kahve içiyorsunuz?
Özkan Öze:
Ahahaha! Ne güzel fantezi o öyle! Lokum fındıklı mı bari? Çifte kavrulmuş mu?
Kitap öyle yazılıyor sanıyorsunuz değil mi? Kahve içince de Balzac gibi
yazacağını düşünüyor olmalısın? Ne sanıyorsun ha? Yazarların, sütlü kahveyi ‘Cafe
Latte’ diye kakalayan dükkanlarda oturup yazdıklarını mı? Oralarda kahvenin
bardağı kaç lira haberin var mı? Böyle bir şeye sadece Tuğba Coşkuner’in aldığı
telifler yeter.
Salih: Kitap fuarlarında sizinle tanışanlar,
daha doğrusu tanışamayanlar biraz hayal kırıklığına uğruyormuş. Çünkü yazar
Özkan Öze çok eğlenceli, matrak, gıdıklayan bir adamken, sadece Özkan Öze
kelimeleri tasarruflu kullanan biriymiş. Çünkü kelimeleri konuşarak harcasaydı
cebinde kitap yazmaya kelimesi kalmayacaktı. Bu konuda yapmak istediğiniz bir
açıklama var mı?
Özkan Öze:
Okurlarıma karşı tek bir sorumluluğum var: İyi kitaplar yazmak ve onları
kitaplarımla hayal kırıklığına uğratmamak.
Salih: Dergi Mudita yazarlarına tavsiye
edeceğiniz şeyler var mı?
Özkan Öze:
Demek yazarsınız! Kaç kişisiniz, kalabalık mısınız? Sigortalı bir iş bakın
kendinize.
Salih: Son olarak ne söylemek istersiniz?
Özkan Öze:
Şunu sormayacak mısın: “Yeniden dünyaya gelseniz yine yazar mıydınız?” Bunu her
röportajda sorarlar. Cevap veriyorum: Hayır! Çünkü insan isteyerek yazar olmaz,
yazmak zorunda kalır. Yeniden dünyaya gelsem ve yine yazmak zorunda kalsam
elbette yine yazardım.
Yorumlar
Yorum Gönder