Okumadan Geçmeyin

Uzayın ve Dünyanın Gizemleri - 1

İSTANBUL TILSIMLARI

Loading

   

    İstanbul başta 3 büyük imparatorluk olmak üzere birçok devlete başkentlik etmiştir bu nedenle de efsaneleri de çoktur. İstanbul'un 24 bilinen tılsımı ve daha pek çok tanınmayan tılsımları vardır. 

    Birinci Tılsım:

    Arcadius Sütunu, Cerrahpaşa'daki Kocamustafapaşa Caddesi'nin Yağhane ile birleştiği yer olan Avrat Pazarı'nda bulunuyordu. Bu sebeple Arcadius Sütunu, Avrat Taşı olarak da söylenir. 

    1000 parça beyaz mermerden yapılan, içi boş, merdivenli bir sütundu. Sütunun tepesinde bir peri heykeli vardı. Bu sütunun tılsımı şöyledir: Peri yüzlü heykel yılda bir kere feryad eder. Bunu duyan kuşlar heykelin etrafında dönmeye başlar. Ardından bütün kuşlar yere düşer. Halk da bu kuşları yerdi. 

    Evliya Çelebi, rahiplerin sütunun tepesine çıkıp isyancıları gözetlediği ve tepede yaşayan keşişler olduğunu anlatır. Halk, sütunun üstündeki resimlerden İstanbul'daki geleceği görebileceklerini düşünürdü. 2033 basamaklı, 4 köşeli sütunun en üstünde küçük bir balkon ve imparator heykeli vardı. 

    440 yılında imparator Arcadius adına diktirilen sütun 40 metre yüksekliğindeydi. Anıtın tepesindeki heykel 421 yılında dikilip 542'de düşmüş, yenilenen heykel 549'daki şiddetli fırtınada hasar görmüş, 740 yılındaki depremde tamamen yıkılmış yerine yeni heykel konulmamıştır. 

    1711'de tehlike arz ettiği düşünülerek çoğu yıkılmış günümüzde sadece Cerrahpaşa yakınlarındaki Haseki Kadın Sokağı'nda bir evin bahçesindeki temeli kalmıştır. Ancak tılsımlı olduğu düşüncesiyle kaidesine hiçbir şey yapılmamıştır. En büyük parçaları olan temeli, ev sahibinden izin alınarak görülebilmektedir.

    İkinci Tılsım:

    En bilinen tılsım olan Çemberlitaş, 35 metre yüksekliğinde porfir taban, mermer kürsü, kırmızı porfirden 6 büyük bloktan oluşmuştur. Çemberlitaş'ın üstüne taştan yapılmış bir blok eklenmiş ve ardından anlatılanlara göre hanedanı kötülüklerden ve hastalıklardan korumuştur. 

    330 yılında dikilen sütun, üstündeki Apollon heykeli ile çok ihtişamlı bir hal almış. Apollon heykeli her gün güneşi selamlarmış. Apollon heykelinin yerini zamanla farklı heykellere bırakmış. En sonunda tepesi heykelsiz kalıp, biraz kısa bir sütuna dönüşmüştür. 

    İmparator Apollon heykelinden önce tepede dev bir kuş heykeli varmış Heykel öttüğü zaman dünyada ne kadar kuş varsa bahçeleri dolaşır gagalarına 1, pençelerine 2 zeytin alarak kuşun üzerine bırakırlarmış. Halk bu zeytinlerle açlıklarını giderirmiş.

    Sütunun temelinde Hz. İsa'nın çarmıhından parçalar saplı olduğu ve hristiyanların kutsal emanetlerini barındıran bir odası olduğu söylenir. 

    Üçüncü Tılsım:

    Marcianus Anıtı veya Kız Taşı bulunduğu mahalleye adını verir. Fatih, sütunun altına kızının mezarını yapmış, daha eski zamanlarda ise imparator bunu kızı adına yaptırmıştır. İmparator onuruna şehrin valisinin de diktiği düşünülen taş İstanbul'u yılanlar, çiyanlar ve karıncalardan korurmuş. 

    Uzunca zaman bir yeniçeri odasının bahçesinde kalan anıt, kaidesindeki kırmızı işlemeler yüzünden kızıltaşı diye de anılmaktadır. Bu tılsımlı taş 8,75 metreyken şu an yüksekliği 5 metreye düşmüştür. 

    Altın mermer isimli Kocamustafapaşa'da bulunan 6 bilginin inşa ettiği altı mermer, altı tılsımı temsil etmektedir.

    Dördüncü Tılsım:

    Sinekli Sütun, üzerinde durmaksızın vızıldayan karasinek resmi ile Kavala Kalesi'nin sahibi Filikos tarafından inşa edilmişti ve durmaksızın vızıldayan tunç karasinek, eşek arısı gibi ses çıkarırdı. Bu yüzden İstanbul'a asla sinek giremezdi. İstanbul'da çok fazla sineğe rastlanması yüzünden bir işe yaramadığı düşünülen sütun yıkıldı. 

    Beşinci Tılsım:

    Yine altın mermerdeki ikinci tılsım bir sivrisinek resmiydi. Karasinek resimli altın mermer sütunu gibi İstanbul'a sivrisinek girmesini engellerdi. Karasinek tılsımının aksine bu tılsımın hala etkisinin devam ettiği düşünülür ama doğrusu ben buna pek inanmıyorum.

    Altıncı Tılsım:

    Leylek motifli mermerin üstündeki leylek yılda iki kez çığlık atardı. İlk çığlıkta İstanbul'un her yanına leylekler dolar, ikinci çığlıkta diğer yıla kadar İstanbul'daki bütün leylekler yok olurdu. 

    Evliya Çelebi altın mermerdeki ikinci bir leylekli sütundan bahseder. Bu leylek yılda bir kez öttüğü zaman İstanbul'daki bütün leylekler helak olurdu. Bu tılsımın hala etkisini gösterdiği düşünülse de ben buna inanmıyorum.

    Yedinci Tılsım:

    Horozlu Sütun'daki horoz ötüp İstanbul'daki diğer horozlara önderlik eder, o öttükten sonra İstanbul'daki bütün horozlar öterdi. Her zaman İstanbul horozları diğer şehir horozlarından önce öter ve o horoz sayesinde diğer horozlara önderlik edermiş. 

    Sekizinci Tılsım:

    Üzerinde kurt motifi olan mermer, kurtların sürülere saldırmamasını, sürülerin salınmasını ve sonra çobansız ve eksiksiz ağıla geri dönmesini sağlardı. Bu kurt resmini Süleyman Peygamber'in yaptığına inanılırdı ama ben pek ihtimal vermiyorum.

    Dokuzuncu Tılsım:

    Mermerin üzerinde çok genç bir çift resmi vardı. Bu sütuna sarılan kişi bir şekilde istediği kişiyle evlenir, mutlu mesut yaşardı.

    Onuncu Tılsım:

    Bu sütunda iki yaşlı, çirkin çift resmi vardı. Bu tılsımlı sütuna sarılırsanız bir şekilde eşinizden boşanırdınız.

    On Birinci Tılsım:

    Bu tılsım 3 farklı efsaneyle anlatılırdı. 

    Birinci efsane: Şehri vebadan koruyan bu sütun, İstanbul kuşatması sırasında kırılmış, bu yüzden etkisini kaybetmiş, İstanbul vebadan kırılmıştı. 

    İkinci efsane: Şehri vebadan koruyan sütun, Beyazıt Hamamı'nın yapımında kırılmış, bu yüzden İkinci Beyazıt'ın oğlu başta olmak üzere İstanbul halkı vebaya yakalanmıştı. 

    Üçüncü efsane: Beyazıt Han'ın oğlu vebaya yakalanınca Beyazıt Han bir işe yaramadığını düşünüp sütunu kırmış, kırdığı gün oğlu vebadan ölmüş ve İstanbul halkı vebadan kırılmaya başlamıştı. 

    Sütunun asıl hikayesi ise şöyledir: 1517'deki şiddetli fırtınada sütun yıkılmış, sütunun parçaları ise Beyazıt Hamamı'nın yapımında kullanılmıştı. 

    On İkinci Tılsım: 

    Tekfur Sarayı'ndaki İfrit heykeli yılda bir kez ateş saçardı. Ateşten bir kıvılcım alabilen çok sağlıklı olur, hiç hastalanmaz ve ölene dek genç kalırmış. 

    On Üçüncü Tılsım:

    Hz. Yahya Kilisesi'nin yanındaki zemberek, geceleri ortaya çıkıp içinden Koncoloz adı verilen cadıları dışarı bırakır, akşam oluşan mağara, sabah cadılar geri döndüğünde yok olurmuş.

    On Dördüncü Tılsım: 

    Dört sütun üzerinde, dört büyük melek heykeli varmış. Cebrail, kanat çırpıp bağırırsa Doğu'da bolluk; İsrafil, kanat çırparsa Batı'da kıtlık; Mikail, kanat çırparsa Kuzey'de bir kahraman; Azrail, kanat çırparsa Güney'de veba olacağı söylenirmiş.

    On Beşinci Tılsım:

    Dünyanın her yerinden gelen renkli taşlarla, hiç harç kullanmadan yapılan sütun, taşların sadece üst üste konulmasıyla oluşmuş kesinlikle harç kullanılmamıştı. Kulenin en tepesindeki mıknatıs taşları birbirine yapışık tutmaya yarardı. (Gerçekten işe yarıyor, bu sütun hala yıkılmadı!) Bu mıknatısın İstanbul'daki depremleri engelleyeceği düşünülürdü ama İstanbul'un deprem bölgesinde olmasını engelleyemedi.

    On Altıncı Tılsım:

    Dikilitaş, üzerindeki kabartmalar ile çok önemli bir sütundur. Bu simgeler gelecekteki şeyleri simgeler inanışı, sütunun özel olduğu ile ilgili düşüncelerin yoğunlaşmasına neden olmuştur. 

    On Yedinci Tılsım:

    Yılanlı Sütun, etraftaki yılanların orada durmasını engeller; çiyan, akrep, yılan ve haşereleri durdurduğuna inanılırdı. 3 yılan vücudundan oluşan kulenin üzerinde; yılan-ejderha başı olduğunu söyleyebilirler. Yılanların başları şehre uğursuzluk getirdiği düşüncesiyle kırılmış olabileceği gibi, bir efsaneye göre bir yeniçeri tek kılıç vuruşuyla başları kırmış ve tılsımın tamamen bozulmasına sebep olmuştur. 

    On Sekizinci Tılsım:

    İstanbul'daki bir dev heykeli altından geçen kişi günahkar ise kaşlarını çatarmış Bu heykel şu an hala sağlam olarak kalabilen yapılar arasında. 

    On Dokuzuncu Tılsım:

    Deniz kenarındaki bir dev heykeli, düşman gemileri ufukta göründüğü zaman ağzından alevler çıkarır, gemileri yakarmış.

    Yirminci Tılsım:

    Kadırga Limanı'nda bakırdan yapılma bir gemi varmış. Sihirbaz kadınlar, kış geceleri o gemilere biner Akdeniz'i korurlarmış. 

    Yirmi Birinci Tılsım:

    Sarayburnu'nda 300 sütun üzerinde, 360 çeşit deniz hayvanı varmış. Bunlar deniz hayvanlarına karşı İstanbul'u korurlarmış.

    Yirmi İkinci Tılsım:

    Denizden yükselen bir direğin üstünde Hamsi Heykeli varmış. Hamsi balığı bağırınca, bütün hamsiler karaya çıkar, İstanbul sokakları hamsi dolarmış.

    Yirmi Üçüncü Tılsım:

    Ayasofya'da bir sütun vardır. Bir gün ustalar çalışırken mola verilmiş, aletlerin başına bir çocuk bırakılmıştı. İmparator kılığında bir melek gelmiş ve:

    -Hemen ustalarını çağır, yavaş iş yapmasınlar! demiş. Çocuk:

    -Ama burayı kime emanet edeceğim? demiş. Melek ise:

    -Ben buraya bakarım demiş. 

    Ustalar çocuğa inanmamış ama onu geri de göndermemişler. Bir direğin içinde sözünden dönmeyen melek, çocuğu bekler durur ve Ayasofya'dakilerin dileklerini yerine getirirmiş. 

    Yirmi Dördüncü Tılsım:

    Ayasofya'da mermer bir sütun varmış. Devamlı nemli olduğu için direğe terleyen direk derlermiş. Tılsımı ise; baş ağrısı olan bir kimsenin terden başına sürerse iyileşecek olması, Dizanteri hastalığına tutulanların bu teri içince hastalıktan kurtulacağı gibi söylentiler. 

    Yirmi Beşinci Tılsım:

    Ayasofya'nın ahşap bir kapısı varmış. Bu kapı, Hz. Nuh'un gemisinin tahtalarından olduğu için tılsımlıymış ve denizciler buraya gelirlerse seferleri hayırlı geçermiş. 

    Yirmi Altıncı Tılsım: 

    Yirmi Beşinci Tılsım'da bahsedilen ahşap kapının orada olan dev bir altın parçanın altında hacet namazı kılar ardından denize açılırlardı.

    Yirmi Yedinci Tılsım:

    Ayasofya kuyusunun suyu soğuk ve içimi kolaydır. Kalp hastalığına tutulan biri sudan içerse hastalığı durur. 

    Yirmi Sekizinci Tılsım:

    Ayasofya'nın kubbesinin ortasındaki küçük top, tılsımlı bir toptur. Biri, altında yedi defa sabah namazı kılıp, dua ederse unutkanlık derdinden kurtulur. 

    Yirmi Dokuzuncu Tılsım:

    Ayasofya'daki bir direk üzerindeki deliğe parmağını sokup, 360 derece çevirebilen kişi dilediği ilk şeye sahip olur.

    Otuzuncu Tılsım:

    İstanbul'da görünmez bir tılsım vardır. Her yıl, her tür deniz canlısı karaya çıkar ve halk da bunları yermiş. Ancak Peygamberimizin doğduğu gece ve o gecenin yıl dönümünde büyük depremler olmuş ve İstanbul'un çoğu tılsımlı sütunu yıkılmış, tılsımları kaybolmuş.

    Sevgili okuyucularım,

    İstanbul'un daha nice tılsımları var. Ayrıca sadece İstanbul'da tılsım yok. Yanmayan halı, topa koyulup atılan adam ve daha pek çok efsane, pek çok tılsım; Ya Vedut, Yeşil Sultan ve daha pek çok hikaye tarihimizde var. 

    En kısa sürede bunları da sizinle paylaşmaya çalışacağım. Yazmamı istediğiniz, diğer okuyucular yararlansın diye düşündüğünüz şaşırtıcı gerçekleri yorumlara yazabilirsiniz. 

    İsteklerinizi araştırıp yazacağımdan şüpheniz olmasın. 

    Şimdilik görüşmek üzere.

Yorumlar

  1. Vay be daha neler öğreneceğiz sayende
    🤗🤗

    YanıtlaSil
  2. Cok guzel olmus oldukca bilgilendirici 😀😀😀😀

    YanıtlaSil
  3. Tılsımların hepsi çok ilginçmiş. Şaşkınlıkla okudum. 😳 Tılsımları da içeren maceralı kitap tavsiyelerin var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buz adaları, otuz iki diş, çılgın dedemin zaman makinesi istanbulda tavsiyelerim.

      Sil
    2. Çok teşekkür ederim. En yakın zamanda okuyacağım inşaallah🥰

      Sil
  4. Gelmiş geçmiş Türk devletlerinde de böyle tılsımlar var mı merak ettim?🤔

    YanıtlaSil

Yorum Gönder