Okumadan Geçmeyin

Uzayın ve Dünyanın Gizemleri - 1

EJDERHA ÇAYIRI

Loading

"Ejderha Çayırı isimli hikâyem, Anadolu Bilgelerini Araştırma Derneği (ABAD) 2021 Yılı Yunus Emre Hikâye Yarışması neticesinde basılan kitapta yer almaktadır. Hem yarışmada dereceye giren hem de dereceye giremese bile basılma şansı bulan birbirinden güzel hikayeleri okumak isterseniz 'Buraya Tıklayıp' Yunus Emre Anaokulu'na destek olabilirsiniz." 

Bir varmış bir yokmuş,

Kış yokmuş kar çokmuş.

Evvel zaman içinde,

Devler masal içinde.

Ben dağda keçi bekler,

Ovada koyun güder iken.

Masal varmış masal içinde,

Dersler varmış hepsinin içinde.

Az gittim uz gittim,

Dere tepe düz gittim.

Baktım şenlik sofra var,

Çöktüm yemekte neler var:

Baklava, börek, çömlek çömlek et…

Misal biraz masal var,

Duyanlar duymayanlara anlatsınlar.

Bir gün padişahın biricik oğlu hasta olmuş. Padişah canından çok sevdiği şehzadesinin hastalığına derman aramak için çırpınmış durmuş. Ülkenin her tarafından doktorlar çağırıp, oğlunu tedavi ettirmeye çalışmış. Ne yazık ki hiçbir doktor padişahın oğluna çare bulamamış. Padişah üzülmüş ama bunun da oğluna bir faydası olmamış.

Yine bir gün padişah tahtında dertli dertli otururken veziri gelip bir ziyaretçisi olduğunu söylemiş. Padişah ziyaretçiyi buyur etmiş. Misafir; elinde asası, üzerinde bembeyaz cübbesi ile içeri girmiş. Kendisinin, dünyayı gezmekte olan genç bir doktor olduğunu, eğer izin verirse ülkesinde kalmak ve sarayın kütüphanesinde çalışmak istediğini söylemiş. Padişah sevinçten havalara uçmuş. Şehzadesinin hastalığından bahsetmiş ve eğer onu iyileştirirse saray kütüphanesini emrine vereceğini söylemiş.

Genç doktor şehzadeyi ayrıntılı bir şekilde muayene etmiş. Padişaha dönüp oğlunun, tedavisi teşhisinden daha zor bir hastalığa yakalandığını söylemiş: Ateşli Ejderha Humması. Tedavisi için yalnızca ejderha çayırında biten, yedi yapraklı alev çiçeğinin toplanıp, çayının demlenmesi ve üç gün boyunca şehzadeye içirilmesi gerektiğini de ilave etmiş. Çözüm ne kadar belli ise padişah o kadar dertli imiş. Kimsenin yanından geçemediği, adı anılınca herkesi bir korkunun sardığı, 3 ejderhanın yaşadığı ejderha çayırına gidecek bir yiğit bulmak öyle sanıldığı kadar kolay değilmiş. Tüm ülkeye haber salınmış, ulaklar her yeri karış karış gezip gönüllü olacak yiğitlere ödüller vadetmiş.

Ülkenin minik bir köyünde, küçük bir evde beraberce yaşayan ikiz yiğit kardeşin kulağına gitmiş bu zorlu görev. Hasan ile Hüseyin tereddüt etmeden padişah buyruğudur diyerek kılıçlarını kuşanmış, evlerinin kapısını kilitlemiş, el ele tutuşup sarayın yolunu tutmuşlar. Padişah karşısında Hasan ile Hüseyin’i görünce çok sevinmiş. Onlara güzel birer at, bir harita ve ejderha çayırı ile ilgili gizemli ipuçları vermiş. İkizler vakit kaybetmeden kuşanıp, ejderha çayırına doğru yola çıkmışlar. Kalplerinde herkesin sandığının aksine korku değil merak varmış. Çünkü daha önce hiç ejderha görmemişler.

Ellerindeki harita ile tarif edilen çayıra kısa sürede varmışlar. İlk kapıya ulaşmaları için her tarafı dikenli çalılarla kaplı minik bir patikadan geçmişler. Kapının önüne vardıklarında bir sepet bulmuşlar. İçine baktıklarında ne görsünler bir sürü anahtar. Kapıyı açmak için zorlamışlar ancak kilitli olduğu için açamamışlar. Tam o anda Hasan anahtarların üzerindeki harfleri fark etmiş. Tekrar kapıya baktıklarında kapının üzerindeki sarmaşıkların altında bir parıltı görmüşler. Hüseyin hemen yandaki ağaca tırmanmış ve uzun sarmaşıkları heybesinden çıkardığı bıçağıyla kesmiş. İkisi birlikte kapının üzerinde yanıp sönen yazıya bakmışlar. “Kimsin?” yazıyormuş.

Oturup düşünmeye başlamışlar. Hasan “Acaba anahtarlarla ismimizi mi yazmamız gerekiyor?” demiş. Hüseyin “Ama tek bir anahtar deliği var.” diye cevap vermiş. Hasan “Buldum!” diye bağırmış. “İkimizin adı da aynı harfle başlıyor kardeşim. En iyisi mi biz üzerinde H harfi olan anahtarı deneyelim.” Hüseyin de ona hak vermiş. Beraberce sepetin içindeki anahtarları çimene döküp, üzerlerindeki harflere tek tek bakmışlar. H harfi olan anahtarı bulunca birlikte kapıya doğru yaklaşmışlar. Hasan elindeki anahtarı deliğe sokmuş ve çevirmiş. Dev kapı yavaş yavaş açılmaya başlamış.

Karşılarına çok uzun bir mağara çıkmış. Vakit kaybetmeden yürümeye başlamışlar. Bir saat sonra mağaranın sonuna gelmişler. Mağaradan çıktıklarında havanın ne kadar karanlık olduğunu görüp şaşırmışlar. Karşılarında yine dev bir kapı duruyormuş. Kapının önünde bir sandık ve her biri farklı büyüklükte üç tane yumurta ile karşılaşmışlar. Sandığı açmışlar. Ve padişahın kendilerine bahsettiği görünmezlik pelerinini bulmuşlar. Pelerini heybelerine koyup yumurtalara yanaşmışlar. Bu yumurtaların her biri farklı büyüklükteymiş. Hasan ile Hüseyin şaşkın şaşkın birbirlerine bakarlarken birden şimşek çakmış. Endişe ile gökyüzüne baktıklarında siyah bir bulutun üzerinde beliren sarı yazıları görmüşler. Bulutta “Kim ağır?” yazıyormuş. Hüseyin “Sence yumurtaları mı kastediyor, bizi mi?” diye sormuş. Hasan “Kardeşim bizim sadece görünüşümüz değil, kilolarımızda aynı unuttun mu? Bence yumurtaları kastediyor.” demiş ve en büyük yumurtayı alıp yere atmış. Yumurta paramparça olmuş ve içinden bir anahtar çıkmış. Hasan ile Hüseyin’i şaşırtan şey ise anahtarın minik kanatları olmasıymış. Anahtar kanatlarını çırpıp uçmuş ve kapının üzerindeki anahtar deliğine girmiş. Dev kapı yine yavaş yavaş açılmış.

İşte sonunda hayalleri gerçek olmuş. Karşılarında uçsuz bucaksız yeşillikler üzerinde uyuyan ejderhalar varmış. Hemen heybelerinden görünmezlik pelerinini çıkarıp üzerlerine örtmüşler. Ejderhaları uyandırmamaya dikkat ederek yedi yapraklı alev çiçeğini aramaya başlamışlar. Her yere ayrıntılı olarak baktıkları halde aradıkları çiçekten bir tane bile bulamamışlar. Üzüntüyle başlarını eğmiş ne yapacaklarını düşünüyorlarmış ki enselerinde bir serinlik hissetmişler. Arkalarını döndüklerinde baba ejderha ile burun buruna gelmişler. İşte o anda görünmezlik pelerininin üzerlerinden kayıp düştüğünü anlamışlar. Baba ejderha soran gözlerle karşısındaki yiğitlere bakıyormuş. Birden ejderhanın göğsünde “İnsan”, “Ne”, “İstiyorsun” kelimeleri yanıp sönmüş. Hasan ile Hüseyin cesaretlerini toplayarak tane tane; padişahtan, hastalanan şehzadesinden, ilaç yapmak için gerekli bitkiyi bulmak için gönüllü olmalarından, çözdükleri bulmacalardan bahsetmişler. Konuşmaları bittiğinde baba ejderhanın düşünceli düşünceli onlara baktığını, anne ejderhanın ise sessiz sessiz ağladığını görmüşler. Yavru ejderha da ikiz kardeşlere gülümsemiş. Baba ejderha ayağa kalkmış ve sağ tarafına doğru kocaman bir alev çıkarmış. Ateşten yanan çimenler birden yedi yapraklı alev çiçeğine dönüşmüş. Hasan ile Hüseyin sevinçle birbirlerine sarılmış. Hemen çiçekleri toplayıp heybelerine doldurmaya başlamışlar. Heybeleri tıka basa yedi yapraklı alev çiçeği ile dolunca ağızlarını bağlayıp gitmek için izin istemişler. Baba ejderha Hasan’a, anne ejderha ise Hüseyin’e sağ kanatlarını uzatmışlar. Yiğitler dikkatlice ejderhaların sırtına tırmanmış ve boyunlarına oturup, sıkı sıkı tutunmuşlar. Ejderhalar kocaman kanatlarını açmış ve havalanmışlar. Gökyüzünde bir süre süzüldükten sonra sarayın bahçesine inmişler. O sırada merakla ikizlerin dönüşünü bekleyen padişah şaşkınlıktan gözlerini kocaman açmış.

Hasan ile Hüseyin ejderhaların sırtından atlayıp heybelerindeki çiçekleri bir koşu padişaha ulaştırmışlar. Padişah sevinçle askerlerine seslenmiş. Askerler çiçekleri genç doktora götürmüş. Doktor çiçeklerle şehzadeye şifa olacak çayı demlemeye koyulmuşken, ejderhalar tekrar gökyüzüne havalanmış. Hasan, Hüseyin ve padişaha selam verip ejderha çayırına geri dönmüşler.

Hazırlanan ilaç şehzadeye içirilmiş. Tüm saray, şehzadenin odasının kapısının önünde sabaha kadar beklemiş. Şehzade ertesi sabah gözlerini açtığında gülümseyerek padişah babasına kendisini daha iyi hissettiğini söylemiş. Şehzade günler içinde iyileşmiş. Padişah cesaret ve yiğitliklerinden dolayı Hasan ile Hüseyin’e rütbe verip onları ordusunda komutan yapmış. Şehzade sağlıkla, Hasan ile Hüseyin ise cesaretle hayatlarını sürdürüp gitmişler.

Masal burada bitmiş,

Anlayana dersler var.

Hem gizemler hem bilmeceler,

Masalımızda her şeyler var.

Yorumlar

Yorum Gönder