|
Şiddet, korku ve kuru üzüm içerir. |
Bir varmış bir yokmuş,
İki varmış üç yokmuş,
Dört yemiş beş tokmuş,
Bilin bakalım altıya ne olmuş?
Dere varmış su yokmuş,
İnek varmış süt yokmuş,
Padişah bir yiğit arıyormuş,
Arıyormuş ama bulamıyormuş,
Gülenyüz gezginmiş,
Bir gün bir köye inmiş,
Her yer masal imiş,
Bize de bu masalı getirmiş.
|
Kuru Üzüm |
Uzaklarda
bir yerlerde kocaman bir masal diyarı varmış. Bu diyarın Sultan tahtının
yanında upuzun, allı alacalı bir sütun varmış. Bu sütunun tepesinde kocaman çok
değerli bir kristal dururmuş. Değerli kristal orada parıl parıl parıldarmış.
Kristalin ışığı tüm ülkeyi aydınlatırmış.
Bir gün Sultan değerli kristalin
çalındığını fark etmiş. Ülkede yaşayan biri bu değerli kristali almış. Masal bu ya,
ülkede kötüler ve iyiler birlikte yaşarmış. Bu kötülerin; hırlısı varmış hırsızı
varmış, arlısı varmış arsızı varmış. Bunlardan birkaçı başka bir ülkede yaşayan
buzdan dağların tepesindeki Buz Köşk'te yaşayan Kral Kötü Ejderha'nın
adamlarıymış. İşte bunlar bu kristali çalmış.
Masal bu ya, devasa sultan
sarayının hemen yanı başında küçücük tahta bir kulübe varmış. Orada Hasan ile
Hüseyin adında iki birbirinden güçlü delikanlı yaşarmış. Bu iki delikanlıdan
Hüseyin çok iyi ok atarmış. Bir zürafaya matematik problemleri çözdürmek ve
aynı anda kuyruğuyla satranç oynamasını beklemek ne kadar zor bir şeyse
Hüseyin’e okçulukta yetişmek de o kadar zormuş. Hüseyin’e okçulukta nasıl
yetişileceği matematik, aritmetik, ayvayı yedik, insan hakları yurttaşlık ve
demokrasi, hayvan hakları, adaşlık ve jeoloji başta olmak üzere çok fazla derse
konu olan bir problemmiş. Hüseyin bir yaya 100 ok koyar, bir canavarın 100
gözünü aynı anda vururmuş.
|
Okçu Hüseyin |
Hasan ise zaten bilimle uğraşırmış. Ama öyle böyle
bir bilimle değil. Masal bu ya, Hasan kuru üzüm ilmiyle uğraşırmış. Kuru üzüm
yemeyi çok severmiş. Kuru üzümleriyle her derdin devasını bulurmuş. Her türlü
sorunun çaresini bilirmiş. Tabii bilecekmiş çünkü o hem çok iyi bir bilimci hem
de çok iyi bir kuru üzüm yiyiciymiş.
Atlarına atlamışlar yola düşmüşler. Bir de
bakmışlar Sultanın habercisi, "Sultanın kristalini geri alacak askerler aranıyor!" diye bağırıyormuş. Hasan ile Hüseyin bu habere çok sevinmişler. Hemen atlarını Buz Kale yönüne doğru çevirmişler. Yol bitmek bilmemiş. En sonunda karşılarına
bir bataklık çıkmış.
|
Bataklık |
Hasan Bey o işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi
bir bilimci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Cebinden bir kuru üzüm
çıkarmış bataklığa atmış. Kuru üzüm çok yumuşakmış. Bir anda bütün bataklığı
içine çekmiş. Ardından taş gibi sertleşmiş bataklığı içine hapsetmiş. Hasan Bey
bir de bakmış bataklığın dibindeki bataklık canavarları bu durumdan rahatsız
olmuş. Elli canavar onlara doğru ilerlemeye başlamış. Hüseyin Bey tek seferde
elli ateşli ok atmış. Oklarıyla elli canavarı da vurmuş. Vurulan canavarlar
eriyip bataklığa düşmüşler. Eriyen canavarlar birleşmiş kocaman başka bir
bataklık canavarı oluşturmuşlar. Bataklık canavarı kükreyip onlara doğru yürümüş.
|
Bataklık Canavarı |
Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de
çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Oturmuş cebinden kocaman bir şişe çıkarmış.
Şişenin en dibinde sadece tek bir kuru üzüm tanesi kalmış. Canavar o taneyi
görünce birden durmuş. Canavar kuru üzüme öyle bir saldırmış ki kuru üzüm
şişesinin içine girmiş. Masal bu ya, canavar şişeye sığıyormuş. Hasan Bey
tıpayı kapatmış. Kocaman bataklık canavarı küçücük şişenin içinde kalmış. Ama
şişe patlamak üzereymiş. Hasan Bey şişeyi hemen Hüseyin'e vermiş. Hüseyin Bey şişeyi okuna takmış. Oku uzaklara doğru atmış.
Birazcık daha ilerlemişler.
Ve bataklığın dibindeki taş gibi sertleşmiş kuru üzümü alıp ceplerine
koymuşlar. İlerledikçe hava ısınmaya başlamış Hasan Bey bunun çaresini
biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm
yiyicisiymiş. Cebinden buz ve su renkli iki kuru üzüm çıkarmış. İkisini de ağzına
atmış. Midesine buzlu sular boşalmış. Hüseyin Bey'e de birkaç tane vermiş. Ama o
sırada devasa bir çöl ve tam ortasındaki kum tepesini görmüşler. Birden devasa
kum tepesi yarılmış. Kum tepesinin içinden kocaman kum rengi filden daha ağır,
bir mavi balinadan daha büyük, iki başlı, sekiz gözlü, elli ağızlı, elli elli, elli ayaklı devasa bir canavar karşılarına çıkmış. Bu bir devmiş. Gerçekten de
dev gibiymiş. Dev kükremiş. Pençelerini her yere savurmuş. Hasan ile Hüseyin'e
doğru ilerlemiş. Hasan Bey bunun çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir
deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey oturmuş cebinden
bir kuru üzüm çıkarmış oraya atmış.
|
Hasan Bey'in Kuru Üzümleri |
Canavar birden durmuş kuru üzüm öyle
lezzetli görünüyormuş ki hemen kuru üzümün üstüne atılmış. Kuru üzümü tuttuğu
gibi ağzına atmış. Kuru üzüm midesine gittiği an kuru üzümden bıçaklar çıkmış.
Midesine saplanmış. Dev, kuru üzümleri kusmak zorunda kalmış. Ama öyle lezzetli
görünüyormuş ki yeniden ağzına almış. Ha tükürerek ha kusarak sürekli kuru üzümü
çıkarmak zorunda kalıyormuş. Ama sonra güzelliğine dayanamayıp yeniden
yiyormuş. Bu şekilde dev uzun süre oyalanmış. Hasan ve Hüseyin Bey de
ilerlemeye devam etmiş.
Ağaçlar gittikçe çoğalıyormuş. Çölden çıkıp bir Amazon
ormanına gelmişler sanki. Birden karşılarına buz rengi bir bizon çıkmış. Bu
bizonun adı Buzonmuş. Buzon onlara buzlar fırlatarak ağaçlara toslamış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi
bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Cebinden bataklığı içine çekip taşlaşan kuru üzümü
çıkarmış. Hüseyin Bey topuzuyla kuru üzümü parçalamış. Bataklık Buzon’un üstüne
yayılmış. Hasan ile Hüseyin Bey tam ilerleyecekmiş ki ormanı sel basmış. Sudan
bir ahtapot çıkmış. Ahtapotun 888 kolu varmış. Aynı zamanda sekiz gözlü, sekiz
ağızlı, sekiz burunlu, her burununda da sekiz burun delikliymiş. Hasan Bey bu
işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir
kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey oraya 888 kuru üzüm atmış. Ahtapot 888
koluyla 888 kuru üzümü yakalamış. Kuru üzümler öyle bir parlamış ki ahtapot
onları kristal olarak görmeye başlamış. Ahtapot her eliyle bir kuru üzüm tutmuş
bütün elleri dolmuş. Ama kuru üzümleri bırakmaya kıyamıyormuş. Bu arada Hüseyin Bey ahtapotun kafasına çıkıp sekiz gözünün sekizine de mil çekmiş. Dalgalar
ahtapotu tutup götürmüş ve ormanı basan sular geri çekilmiş. Ahtapotun
kucağındaki kuru üzümler ormanın üstüne dökülmüş. Hayvanlarda dökülen kuru
üzümlerden nasiplenmiş.
Biraz daha ilerlemişler. Hava soğumaya başlamış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi
bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Havaya attığı alev rengi kuru üzümlerle havayı
ısıtıyormuş. O sırada önlerinde karla kaplı bir buz dağı görmüşler. O buz
dağının tepesinde Buz Köşk varmış.
|
Buz Köşk |
Ama Buz Köşk'ün kapısını koruyan başı karınca
kadar bir Kocaayak varmış. Kocaayak ayaklarıyla yere vurup bütün karları dağdan
aşağıya göndermiş. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi
bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden bir
kuru üzüm çıkarmış. Kuru üzümü havaya doğru tutmuş. Kuru üzüm parlamış. Hasan Bey kuru üzümü ağzına yaklaştırmış.
— Sevgili karlar, lütfen canlanın, lütfen bize yardım edin! demiş.
Çığ olarak aşağı düşen karlar birden durmuş. Ardından yukarı
doğru tırmanmaya başlamışlar. Yukarıda bekleyen Kocaayağı bir kardan adama
çevirmişler. Biraz daha ilerlemişler ve en sonunda Buz Köşk'ün kapısına
varmışlar. Hasan Bey kuru üzümü cebine koyunca karlar yeniden cansızlaşmış.
İçerisi tuzaklarla doluymuş. İleride okyanus kadar büyük devasa bir açıklıkta
bir kapı varmış. Kapıyı yengeç ayaklı, piton başlı, ejderha gövdeli, yarasa
kanatlı, akrep kuyruklu bir canavar koruyormuş. Hasan Bey bu işin çaresini
biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm
yiyicisiymiş. Hasan Bey hemen cebindeki kuru üzümü çıkartmış ağzına
yaklaştırmış.
— Sevgili karlar, lütfen canlanın, lütfen bize yardım edin! demiş.
Karlar yeniden canlanmış. Kalenin kapısını kırmış. Bütün
karlar kalenin içine doluşmuşlar. Karlar canavarı alıp götürmüş. Gidip kapıyı
açmışlar. Karşılarında bir merdiven, merdivenin başındaysa kötüler Kralı Ejderha duruyormuş.
|
Kötülerin Kralı Ejderha |
Ejderha ağzından alevler saçmış. Hasan Bey bu işin çaresini
biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm
yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden çıkardığı kuru üzümü ejderhaya atmış. Kuru
üzümü yiyen ejderha yere yığılmış. Ardından merdivenden çıkmışlar. Karşılarına
elmas bir kapı çıkmış. Bu kapının önündeyse Kral Ejderha'nın Kraliçesi Arı Hanım
duruyormuş. Sinirden küp şekerlere binmiş arı, kalemtraşla iğnesinin ucunu
açmış ve iğneleri her yana savurmaya başlamış. Ardından ağzından yerlere ballar
saçmış. Ballar değdikleri yerlere iyice yapışıyor ve bir süre sonra
taşlaşıyormuş. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir
deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden bir kuru
üzüm çıkarmış ağzına yaklaştırmış.
— Sevgili ballar, lütfen canlanın, lütfen iyi şey olun! demiş.
Yere yapışan ballar birden canlanmış. Hasan Bey kuru üzümü
cebine koymuş. Kraliçenin etrafını saran ballar birden cansızlaşınca
katılaşmış. Hasan ile Hüseyin Beyler elmas kapıdan girmişler. Bir de bakmışlar
ki önlerinde upuzun allı alacalı bir sütun. Sütunun tepesinden kristali
almışlar. Evlerine dönmek için yola koyulmuşlar. Kalenin çıkışında karşılarına
bir yarasa çıkmış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi
bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden iki
kuru üzüm çıkarmış. Sarı kuru üzümleri yarasanın gözüne atmış. Meğerse bunlar
sarı kuru üzüm değil iki küçük gülen yüzmüş. Gülenyüzler birden bağırmış.
— Göze yumruk!
Yarasanın gözüne bir yumruk
atmışlar. Yarasa etrafını göremeyince yere çakılmış. Geldikleri yolları geri
gitmişler. Sonunda köylerine dönmüşler. Köye döndüklerinde Hüseyin Bey anlamış
ki, Hasan Bey Gülenyüzce’nin Sultanıymış. Yanında hep gülenyüzler taşırmış.
Onlar bunları düşünerek ilerleye dursunlar. Köyün girişindeki fareyi fark
etmişler. Fare onların arkadaşlarını yenmesine çok kızmış. Üstlerine atılmış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi
bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden bir kuru üzüm çıkarmış. Havaya
atmış. Kuru üzüm patlamış. Kuru üzümün içinden Hasan Beyin arkadaşlarından biri
olan Bay Göbüş çıkmış. Bay Göbüş birkaç vuruşta fareyi uzaklara savurmuş. Hasan
ve Hüseyin köylerine girmişler. Kurtardıkları kristal ne işe yarıyormuş
dersiniz?
|
Kristal |
Bir işe yaramıyormuş. Sarayda süs diye duruyormuş. O kadar macerayı
boşuna mı yaşadılar ya, tüh!
Abi çok güzel olmuş. Teşekkür ederim.🏆🥇🤩
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilAnladığım bir şey varsa o da Hasan'ı kuru üzümsüz bırakmamamız gerektiği.🤣 Çok fantastik bir masal olmuş. Ellerine sağlık.🥰🥰
YanıtlaSil