Okumadan Geçmeyin

Uzayın ve Dünyanın Gizemleri - 1

ACAYİP BİR MASAL

Loading


Şiddet, korku ve kuru üzüm içerir.
Bir varmış bir yokmuş,

İki varmış üç yokmuş,

Dört yemiş beş tokmuş,

Bilin bakalım altıya ne olmuş?

Dere varmış su yokmuş,

İnek varmış süt yokmuş,

Padişah bir yiğit arıyormuş,

Arıyormuş ama bulamıyormuş,

Gülenyüz gezginmiş,

Bir gün bir köye inmiş,

Her yer masal imiş,

Bize de bu masalı getirmiş.

Kuru Üzüm

    Uzaklarda bir yerlerde kocaman bir masal diyarı varmış. Bu diyarın Sultan tahtının yanında upuzun, allı alacalı bir sütun varmış. Bu sütunun tepesinde kocaman çok değerli bir kristal dururmuş. Değerli kristal orada parıl parıl parıldarmış. Kristalin ışığı tüm ülkeyi aydınlatırmış. 

    Bir gün Sultan değerli kristalin çalındığını fark etmiş. Ülkede yaşayan biri bu değerli kristali almış. Masal bu ya, ülkede kötüler ve iyiler birlikte yaşarmış. Bu kötülerin; hırlısı varmış hırsızı varmış, arlısı varmış arsızı varmış. Bunlardan birkaçı başka bir ülkede yaşayan buzdan dağların tepesindeki Buz Köşk'te yaşayan Kral Kötü Ejderha'nın adamlarıymış. İşte bunlar bu kristali çalmış. 

    Masal bu ya, devasa sultan sarayının hemen yanı başında küçücük tahta bir kulübe varmış. Orada Hasan ile Hüseyin adında iki birbirinden güçlü delikanlı yaşarmış. Bu iki delikanlıdan Hüseyin çok iyi ok atarmış. Bir zürafaya matematik problemleri çözdürmek ve aynı anda kuyruğuyla satranç oynamasını beklemek ne kadar zor bir şeyse Hüseyin’e okçulukta yetişmek de o kadar zormuş. Hüseyin’e okçulukta nasıl yetişileceği matematik, aritmetik, ayvayı yedik, insan hakları yurttaşlık ve demokrasi, hayvan hakları, adaşlık ve jeoloji başta olmak üzere çok fazla derse konu olan bir problemmiş. Hüseyin bir yaya 100 ok koyar, bir canavarın 100 gözünü aynı anda vururmuş. 

Okçu Hüseyin

    Hasan ise zaten bilimle uğraşırmış. Ama öyle böyle bir bilimle değil. Masal bu ya, Hasan kuru üzüm ilmiyle uğraşırmış. Kuru üzüm yemeyi çok severmiş. Kuru üzümleriyle her derdin devasını bulurmuş. Her türlü sorunun çaresini bilirmiş. Tabii bilecekmiş çünkü o hem çok iyi bir bilimci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyiciymiş. 

    Atlarına atlamışlar yola düşmüşler. Bir de bakmışlar Sultanın habercisi, "Sultanın kristalini geri alacak askerler aranıyor!" diye bağırıyormuş. Hasan ile Hüseyin bu habere çok sevinmişler. Hemen atlarını Buz Kale yönüne doğru çevirmişler. Yol bitmek bilmemiş. En sonunda karşılarına bir bataklık çıkmış.

Bataklık

    Hasan Bey o işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir bilimci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Cebinden bir kuru üzüm çıkarmış bataklığa atmış. Kuru üzüm çok yumuşakmış. Bir anda bütün bataklığı içine çekmiş. Ardından taş gibi sertleşmiş bataklığı içine hapsetmiş. Hasan Bey bir de bakmış bataklığın dibindeki bataklık canavarları bu durumdan rahatsız olmuş. Elli canavar onlara doğru ilerlemeye başlamış. Hüseyin Bey tek seferde elli ateşli ok atmış. Oklarıyla elli canavarı da vurmuş. Vurulan canavarlar eriyip bataklığa düşmüşler. Eriyen canavarlar birleşmiş kocaman başka bir bataklık canavarı oluşturmuşlar. Bataklık canavarı kükreyip onlara doğru yürümüş.
Bataklık Canavarı

    Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Oturmuş cebinden kocaman bir şişe çıkarmış. Şişenin en dibinde sadece tek bir kuru üzüm tanesi kalmış. Canavar o taneyi görünce birden durmuş. Canavar kuru üzüme öyle bir saldırmış ki kuru üzüm şişesinin içine girmiş. Masal bu ya, canavar şişeye sığıyormuş. Hasan Bey tıpayı kapatmış. Kocaman bataklık canavarı küçücük şişenin içinde kalmış. Ama şişe patlamak üzereymiş. Hasan Bey şişeyi hemen Hüseyin'e vermiş. Hüseyin Bey şişeyi okuna takmış. Oku uzaklara doğru atmış. 
    
    Birazcık daha ilerlemişler. Ve bataklığın dibindeki taş gibi sertleşmiş kuru üzümü alıp ceplerine koymuşlar. İlerledikçe hava ısınmaya başlamış Hasan Bey bunun çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Cebinden buz ve su renkli iki kuru üzüm çıkarmış. İkisini de ağzına atmış. Midesine buzlu sular boşalmış. Hüseyin Bey'e de birkaç tane vermiş. Ama o sırada devasa bir çöl ve tam ortasındaki kum tepesini görmüşler. Birden devasa kum tepesi yarılmış. Kum tepesinin içinden kocaman kum rengi filden daha ağır, bir mavi balinadan daha büyük, iki başlı, sekiz gözlü, elli ağızlı, elli elli, elli ayaklı devasa bir canavar karşılarına çıkmış. Bu bir devmiş. Gerçekten de dev gibiymiş. Dev kükremiş. Pençelerini her yere savurmuş. Hasan ile Hüseyin'e doğru ilerlemiş. Hasan Bey bunun çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey oturmuş cebinden bir kuru üzüm çıkarmış oraya atmış.
Hasan Bey'in Kuru Üzümleri

    Canavar birden durmuş kuru üzüm öyle lezzetli görünüyormuş ki hemen kuru üzümün üstüne atılmış. Kuru üzümü tuttuğu gibi ağzına atmış. Kuru üzüm midesine gittiği an kuru üzümden bıçaklar çıkmış. Midesine saplanmış. Dev, kuru üzümleri kusmak zorunda kalmış. Ama öyle lezzetli görünüyormuş ki yeniden ağzına almış. Ha tükürerek ha kusarak sürekli kuru üzümü çıkarmak zorunda kalıyormuş. Ama sonra güzelliğine dayanamayıp yeniden yiyormuş. Bu şekilde dev uzun süre oyalanmış. Hasan ve Hüseyin Bey de ilerlemeye devam etmiş. 

    Ağaçlar gittikçe çoğalıyormuş. Çölden çıkıp bir Amazon ormanına gelmişler sanki. Birden karşılarına buz rengi bir bizon çıkmış. Bu bizonun adı Buzonmuş. Buzon onlara buzlar fırlatarak ağaçlara toslamış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Cebinden bataklığı içine çekip taşlaşan kuru üzümü çıkarmış. Hüseyin Bey topuzuyla kuru üzümü parçalamış. Bataklık Buzon’un üstüne yayılmış. Hasan ile Hüseyin Bey tam ilerleyecekmiş ki ormanı sel basmış. Sudan bir ahtapot çıkmış. Ahtapotun 888 kolu varmış. Aynı zamanda sekiz gözlü, sekiz ağızlı, sekiz burunlu, her burununda da sekiz burun delikliymiş. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey oraya 888 kuru üzüm atmış. Ahtapot 888 koluyla 888 kuru üzümü yakalamış. Kuru üzümler öyle bir parlamış ki ahtapot onları kristal olarak görmeye başlamış. Ahtapot her eliyle bir kuru üzüm tutmuş bütün elleri dolmuş. Ama kuru üzümleri bırakmaya kıyamıyormuş. Bu arada Hüseyin Bey ahtapotun kafasına çıkıp sekiz gözünün sekizine de mil çekmiş. Dalgalar ahtapotu tutup götürmüş ve ormanı basan sular geri çekilmiş. Ahtapotun kucağındaki kuru üzümler ormanın üstüne dökülmüş. Hayvanlarda dökülen kuru üzümlerden nasiplenmiş. 

    Biraz daha ilerlemişler. Hava soğumaya başlamış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Havaya attığı alev rengi kuru üzümlerle havayı ısıtıyormuş. O sırada önlerinde karla kaplı bir buz dağı görmüşler. O buz dağının tepesinde Buz Köşk varmış.
Buz Köşk

    Ama Buz Köşk'ün kapısını koruyan başı karınca kadar bir Kocaayak varmış. Kocaayak ayaklarıyla yere vurup bütün karları dağdan aşağıya göndermiş. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden bir kuru üzüm çıkarmış. Kuru üzümü havaya doğru tutmuş. Kuru üzüm parlamış. Hasan Bey kuru üzümü ağzına yaklaştırmış.

    — Sevgili karlar, lütfen canlanın, lütfen bize yardım edin! demiş.

    Çığ olarak aşağı düşen karlar birden durmuş. Ardından yukarı doğru tırmanmaya başlamışlar. Yukarıda bekleyen Kocaayağı bir kardan adama çevirmişler. Biraz daha ilerlemişler ve en sonunda Buz Köşk'ün kapısına varmışlar. Hasan Bey kuru üzümü cebine koyunca karlar yeniden cansızlaşmış. İçerisi tuzaklarla doluymuş. İleride okyanus kadar büyük devasa bir açıklıkta bir kapı varmış. Kapıyı yengeç ayaklı, piton başlı, ejderha gövdeli, yarasa kanatlı, akrep kuyruklu bir canavar koruyormuş. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey hemen cebindeki kuru üzümü çıkartmış ağzına yaklaştırmış.

    — Sevgili karlar, lütfen canlanın, lütfen bize yardım edin! demiş. 

    Karlar yeniden canlanmış. Kalenin kapısını kırmış. Bütün karlar kalenin içine doluşmuşlar. Karlar canavarı alıp götürmüş. Gidip kapıyı açmışlar. Karşılarında bir merdiven, merdivenin başındaysa kötüler Kralı Ejderha duruyormuş.

Kötülerin Kralı Ejderha

    Ejderha ağzından alevler saçmış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden çıkardığı kuru üzümü ejderhaya atmış. Kuru üzümü yiyen ejderha yere yığılmış. Ardından merdivenden çıkmışlar. Karşılarına elmas bir kapı çıkmış. Bu kapının önündeyse Kral Ejderha'nın Kraliçesi Arı Hanım duruyormuş. Sinirden küp şekerlere binmiş arı, kalemtraşla iğnesinin ucunu açmış ve iğneleri her yana savurmaya başlamış. Ardından ağzından yerlere ballar saçmış. Ballar değdikleri yerlere iyice yapışıyor ve bir süre sonra taşlaşıyormuş. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden bir kuru üzüm çıkarmış ağzına yaklaştırmış.

    — Sevgili ballar, lütfen canlanın, lütfen iyi şey olun! demiş.

    Yere yapışan ballar birden canlanmış. Hasan Bey kuru üzümü cebine koymuş. Kraliçenin etrafını saran ballar birden cansızlaşınca katılaşmış. Hasan ile Hüseyin Beyler elmas kapıdan girmişler. Bir de bakmışlar ki önlerinde upuzun allı alacalı bir sütun. Sütunun tepesinden kristali almışlar. Evlerine dönmek için yola koyulmuşlar. Kalenin çıkışında karşılarına bir yarasa çıkmış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden iki kuru üzüm çıkarmış. Sarı kuru üzümleri yarasanın gözüne atmış. Meğerse bunlar sarı kuru üzüm değil iki küçük gülen yüzmüş. Gülenyüzler birden bağırmış.

    — Göze yumruk! 

    Yarasanın gözüne bir yumruk atmışlar. Yarasa etrafını göremeyince yere çakılmış. Geldikleri yolları geri gitmişler. Sonunda köylerine dönmüşler. Köye döndüklerinde Hüseyin Bey anlamış ki, Hasan Bey Gülenyüzce’nin Sultanıymış. Yanında hep gülenyüzler taşırmış. Onlar bunları düşünerek ilerleye dursunlar. Köyün girişindeki fareyi fark etmişler. Fare onların arkadaşlarını yenmesine çok kızmış. Üstlerine atılmış. Hasan Bey bu işin çaresini biliyormuş. Çünkü o hem çok iyi bir deneyci hem de çok iyi bir kuru üzüm yiyicisiymiş. Hasan Bey cebinden bir kuru üzüm çıkarmış. Havaya atmış. Kuru üzüm patlamış. Kuru üzümün içinden Hasan Beyin arkadaşlarından biri olan Bay Göbüş çıkmış. Bay Göbüş birkaç vuruşta fareyi uzaklara savurmuş. Hasan ve Hüseyin köylerine girmişler. Kurtardıkları kristal ne işe yarıyormuş dersiniz?

Kristal

    Bir işe yaramıyormuş. Sarayda süs diye duruyormuş. O kadar macerayı boşuna mı yaşadılar ya, tüh!

 

Yorumlar

  1. Abi çok güzel olmuş. Teşekkür ederim.🏆🥇🤩

    YanıtlaSil
  2. Anladığım bir şey varsa o da Hasan'ı kuru üzümsüz bırakmamamız gerektiği.🤣 Çok fantastik bir masal olmuş. Ellerine sağlık.🥰🥰

    YanıtlaSil

Yorum Gönder