Okumadan Geçmeyin

Uzayın ve Dünyanın Gizemleri - 1

İSTANBUL VE TARİHİ

Loading


   

  Arkadaşlar! Çok uzun zamandır görüşemedik. Ben de çok uzun zamanı unutturmak için çok uzun ve çok şey anlatan bir yazı hazırlamaya karar verdim. İnşaallah ara tatil bitene kadar çok görüşeceğiz. İşte yazımız başlıyoooor!

    İstanbul daha doğrusu ilk çağlarda olduğumuz için Bronzrat'tayız. Yedi tepenin arasına güvenli bir yere Born adlı kişinin önderliğinde Born'un yeri adlı kent kuruluyor. Yani İstanbul'un ilkçağlardaki adıyla Bronzrat. Yedi tepenin arası gerçekten çok güvenli, 100 bin kişinin şehre saldırmak için yedi tepe çıkması gerek ve bu çok zor. İstanbul kurulduktan sonra adı bir süre aynı kaldı, bir süre sonra şehrin el değiştirmesiyle Bkotzrta adını aldı. Kısa bir süre sonra Roma İmparatorluğunun eline geçti. Adı Konstantinapolis oldu.

    Şuna bir bakın:

                Bronzrat: Bron'un yeri

                Bkotzrta:  Bkoz'un yeri

                Konstantinapolis: Konstantin'in şehri

    Herkes burayı sahiplenmek istemiş adını da benim bölgem koymuş veya benim şehrim veya benim yerim... 

    Ayrıca bizim polis çok anlamlı:

    20. yy'da: Güvenlik görevlisi

    8. yy'da: Şehir

    Konstantin buranın polis koruması altında olduğunu değil kendi yeri olduğunu söylemiş. Ama ilk bakışta anlaşılmıyor. 

    Konstantin... (İmparatorların hepsinin adı konstantinle başlıyordu zaten) Evet doğru bildiniz! Konstantin'in kim olduğunu bilmiyoruz. Bir çok yenilik yaptı. O zamandan bu zamana (Bu zaman derken 20.yüzyılı kastetmiyorum) 11. Konstantin adını bilmediğimiz tahttayken Osmanlı ordusu saldırıya geçti. Bizdeki arşivler var ya onlar gibi krallar da isimlerini kütüphanede saklıyor, devlet bilgilerini düşmanlara direkt veriyordu. Bana hak verdiniz mi? Yorumda yazın verip vermediğinizi;) 

    Neyse Fatih ordusunu toplamış ve orduya; havan topları, dev toplar, hareketli toplar, normal toplar, mancınıklar, tüfek ve diğer ilkel silahlar, lağımcılar, yürüyen kuleler, kullanımı kolay el silahları, alay bozanlar ve daha bir sürü şey eklemiştir. Bunları size biraz tanıtayım. Örneğin; havan topları bir bölgedeki Cenevizlileri (Osmanlılar Cenevizlilerle anlaşmıştı) öldürmeden Ceneviz kentinin ortasından dev topları ateşlemek gerektiğinde yapılmıştı. Özel ayarlı toplar havaya kalkar, yükselir, Cenevizlilerin kafasının üstünden geçer hedefin üstüne gelince 3 dakikalık bir düşme sonucu alay bozanlar gibi bir alayı bozardı. 

    Bu arada size alay bozanlardan bahsetmedim değil mi? Alay bozan 4 asker tarafından taşınırdı. 4 askerin arkasındaki 5. asker ateşlediğinde bir alayı bozacak kadar güçlüydü.

    Aslında Fatih'in ordusu bizim teknolojik ordumuza yakın durumdaydı. Makineli tüfekler, tanklar, tüfekler, buharlı gemiler, arabalar atasını ordunun içinde barındırıyordu. Örneğin; alay bozan tüfeğin ve yürüyen kule tankın atası sayılıyordu. Daha sonra İstanbul'un fethini anlatacağım ama bu zamanda çok oyalandık fetihten sonrasında bir işimiz var. Zaman makinesine atlayın, kemerleri bağlayın, göstergeyi ayarlayın, yanınıza bir tabak çerez alın ve biraz mısır patlatın.(Bunlar çerezsiz, patlamış mısırsız gitmez!)

    Fetih sonrası Topkapı Sarayı inşa edildi. (İmparatorların Topkapı tarafına bir şey yapmadıklarını söylememe gerek yok sanırım. Zaten İmparatorlar top oynamayı da, kapı açmayı da pek sevmezdi.) Saray değişik dönemlerde eklemeler yapılarak günümüze kadar geldi. Tabi içindeki Kutsal Emanetler, padişah kılıçları ve kaftanları, ganimet olarak alınan dev macar kılıçları ile beraber  (Macar kılıçları da görülmeye değer! En azından benim boyumda daha büyük de olabilirdi. Macarlar da çok güçsüzmüş.)

    Fatih bir sürü yenilik yaptı. Bu yüzden her kafanı çevirdiğinde bir tarihi eser görüyorsun. Şimdi yeniden fetih zamanına dönmemiz gerek. Bizans düşman devletlerden yardımcı kuvvet alarak 100 bine yakın asker toparlamaya çalışmıştı. Yalnız düşman devletleri büyük bir savaştan yeni çıkmış oldukları için güçlü askeri kuvvetleri yoktu. Bizans ancak 26 bin asker toparlayabildi. Ama Bizans yine de güçlüydü. Yüksek bordalı gemiler, zincirler, yağ kazanları, suya atılınca daha çok yanan grenova ateşi ve daha pek çok şey ile surların arkasına gizlenmişlerdi. 26 bin asker dışında, 7600 kişilik bir birlik donanmanın içinde Osmanlıyı durdurmak istiyordu. Bu birliğin kumandanı başkumandan Giovanni Lorgo Di Jusetiniani adlı cenevizliydi. Konstantin Dragazes tarafından basşkomutanlığa tayin edimişti. 

    Osmanlı ordusu donanmayı da güçlendirdikten sonra;

        23 Mart 1453'de ordusuyla harekete geçti. Yolculuk 15 gün sürdü. 

        5 Nisan 1453'de ordu surların önüne ulaştı. 

        6 Nisan 1453'de Sultan Mehmet'in karargahı kuruldu. 

        11 Nisan 1453'de şahi toplar yerlerine yerleştirildi. 

        12 Nisan 1453'de Osmanlı topları bombardımana başladı. Donanma Dolmabahçe önüne geldi. 

        18 Nisan 1453'de Büyükada alındı. 

        20 Nisan 1453'de Bizans'a yardım için gelen 5 gemi Osmanlı donanmasından kurtularak Haliç'e girdi. 

        21 Nisan 1453'de düşmandan gelen yardımın Bizans'a ulaşması üzerine donanma kaptanı Süleyman Paşa 1000 değnek vurulduktan sonra görevinden alındı. Yerine Hamza Bey atandı. 

        22 Nisan 1453'de gemiler karadan yürütüldü. 

        23 Nisan 1453'de Bizans İmparatoru korkuya kapılarak elçi gönderdi. Yalnız Osmanlılar kesinlikle kuşatmayı devam ettireceklerini bildirdi. 

        16 Mayıs 1453'de Lağımcılar büyük bir tünel açarak surların altına girdiler. Birkaç kule yıkıldıktan sonra Bizanslılar tüneli çökertmeyi başardılar. 

        18 Mayıs 1453'de tekerlikli kuleler surlara kesin bir saldırı yaptı. 

        23 Mayıs 1453'de Fatih'in şehri teslim etme teklifini İmparator reddetti. (Bu arada size bir bilgi vereyim tarafların ikisi de dinleri için savaşıyordu. İslam dini İstanbul'un fethedileceğini müjdelemişti. İmparator da bunu biliyordu. Bu yüzden İstanbul'u teslim etme teklifi getiren Osmanlı elçisine 'Senin dinin bu şehri almayı emrederse, bizimki de korumayı emreder! Söyleyin padişahınıza ordusunu ateşe atmasın.' demiş, elçi de ona 'Biz ateşi seven bir milletiz!' diye karşılık vermişti.) 

        26 Mayıs 1453'de Macar Kralının gönderdiği elçiler kuşatmanın kaldırılmasını istedi. 2. Mehmet bu teklifi reddetti. 

        27 Mayıs 1453'de 2. Mehmed yardımcılarıyla toplantı yaparak fikirlerini aldı. Ordudaki kara askerlerinin tamamı yani 250 bin asker (Fatih'in gemilerde 50 bin askeri daha vardı.) Surlara saldırıya geçti. 

        28 Mayıs 1453'de Osmanlı ordusu genel saldırı hazırlıklarını tamamladı. (Önceki saldırılar genel saldırı için Bizans'ın gücünü azaltmıştı. Genel saldırıda 300 bin asker aynı anda saldırıya geçecekti ve bu saldırı fetih gerçekleşene kadar devam edecekti.)

        28/29 Mayıs gecesi 2. Mehmed'in tüm askerleri meşale yakıp ellerine aldılar.

        29 Mayıs 1453'de Osmanlı ordusu şehre girdi.

        30 Mayıs 1453'de Fatih şehrin tamamen kendisinin olduğunu göstermek için Ayasofya'ya girdi. Bu tarihte Ayasofya'ya yaklaşan Türkleri rahiplerin gökten inerek geri göndereceği düşünülüyordu.

        İstanbul ve tarihi bu şekilde günümüze kadar geldi. 

                                    İstanbul tarihi yazımızı bu şekilde bitirmiş olduk. 

                                                Yeniden görüşmek üzere hoşça kalın. 

                                                Yeni yazılarıma bakmayı unutmayın.

Yorumlar

  1. Blogunun yeni halini cok begendim. Yazinida okuyup kisa surede dusuncelerimide yazacagim. Gorusmek uzere hosca kal....

    YanıtlaSil
  2. Yeni blogunu çok beğendim
    Şahane olmuş
    Oku oku bitmiyor
    Şıirlerin, resimlerin hepsi harika
    Muhteşem salihim

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten çok ilginç bir yazı olmuş. Daha önce hiç duymadığım şeyler öğrendim.😌Peki İstanbul'un günümüzdeki halini nasıl buluyorsun? Yorumunu merak ediyorum.😞

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gezdirdiğim kadarını yorumlasan?😞Topkapı Sarayı, Galata Kulesi, Beylerbeyi Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Deniz Müzesi, Resim Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Gülhane Parkı, Kız Kulesi, Hanım Sultanlar Müzesi, Boğaz Hattı Vapuru, Küçüksu Kasrı vs.

      Sil

Yorum Gönder